başlangıç


Kizi Amerika'ya mastera giden bir annenin anilari...

Aklima bir sey geldiginde o an hemen yazmam gerekiyor. Yoksa dusunceler ucuyor kafamdan. Bu tableti her an yanimda dolastirmam lazim. Insanin degerli buldugu, yazilasi dusuncelerini o anda kaydedememesi aslinda bir kayip. Cep telefonuma sesimi kaydetmeyi deneyebilirim mesela. Sonra oturur yazarim.
Yazabilmeyi, buna vakit ayirmayi cok istiyorum. Hatta bir blogum olsun istiyorum. Blog isinin yasadiklarini, resimlerini, dusuncelerini paylastigin, ozel yasamini gozler onune serdigin bir sey olmasini istemiyorum. Facebook'ta fotograf paylasirken bir tur mahremiyetimi koruyamadigim duygusuna kapiliyorum, rahatsiz oluyorum. Bu nedenle daha edebi bir yani olan, ozele girmeyen guzel bir seyler yazmak istiyorum.
Okuduklari zaman beni taniyanlarin yuzlerinde tebessum yaratacak ya da dusundurecek 'vay be bu muymus? Farkli bir bakis acisi' dedirtecek seyler yazmak istiyorum. Bu yazi isine ne kadar zaman ayirabilecegimi merak ediyorum. Sanki emeklilikten sonra zaman cok gibi ama hic de oyle degil. Zamanin bu denli hizli akmasi, 9-6 mesaisi arti yola harcanan onca vakit olmamasina ragmen, bir senelik emlakcilik deneyimini cikarirsam, bu 3 sene boyunca beni o kadar sasirtan ve ayni zamanda sinirlendiren bir seydi ki, her gun ne yaptigimi yazdigim bir ajanda tutmaya basladim. Ona buna, yemek yapmaya ayirdigim zamani hesaplayip gunu nasil gecirdigimi yazdim. Zaman hic bir sey yaratmadan, uretmeden akip gidiyor gibi geliyor. Iste bu nedenle de bir blog yapmak, paylasmak istedim. Ani yazmak gibi.

Bu tablette Turkce karakter olmamasi iyi degil. Edebi yazilarim Turkce olacak ama karakter sorunlu. Yumusak g'nin, Sisli'nin she'sinin olmadigi, che yazamadigim yazilar olmamali.

Mafya kopegi derken, kopegi kelimesindeki Turkce karakterlerin eksikligi kotu. Bilgisayar muhendisi guzel kizima sorayim, belki bir care bulur o. C(che)are. Bizim kopek burada icli icli aglayip agit yakarken Mafya kopegi hic olmazsa ozgur bir sekilde demirlerin arkasindaki disiye kur yapabiliyor, koklayabiliyor. Salacam bizimkini de, kizmayin bana. Cok eziyet cekiyor hayvancik.

6 Agustos 2012. Saat 13.30. Onbirbucuk saatlik Chicago yolculugunun basindayiz. Ucak henuz kalkmadi. Hugh Laurie dinliyoruz buyuk kizim ve ben. So cool, so sweet, so fair girl diyor. Benim kizim gibi. Varilacak meydanda zaman 05.34.  Kucuk kizim mission impossible izliyor. Ucak henuz kalkmadi. Ucagin medya duzeni cok iyi gorunuyor. Iyi filmler var. Bir seyler yedikten sonra America Landscape diye bir sey var, onu ve bir de belki 'forrest gump'i izlemeyi planliyorum.

Yasam akip gidiyor. Kacirdigimiz o kadar cok sey var ki! Bu beni artik korkutmaya basladi. Sahip oldugumuz seyi kaybetme korkusu, eger onu kaybedersek ya da ayri kalirsak daha onceki zamanlarda onun kiymetini bilemedigimiz, gereken degeri veremedigimiz kaygisi korku saliyor icime. O zaman iste, sahip olduklarinin kiymetini daha cok bilmek, anlamak, bunu karsindakine gostermek, cok hissettirmek hatta gozune gozune sokmak gerektigini anliyorum. Onun varliginin seni ne kadar mutlu ettigini anlatmak degil, gostermek gerekiyor. Bunu vakti zamaninda yapmak gerekiyor. Kaybetmeden, uzaklasmadan cok once. Bu sadece insanlar  icin  degil belki de kullandigin esyalar, ev gibi seyler icin de gecerli. Belki cansiz seylere onlara verdigin degeri anlatamazsin, gosteremezsin ama kendi icinde bu degeri ve bunun sana verdigi guveni hissedebilirsin. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yine Tuba Ağacı

Tuba ağacı

Tarabya hakkında yazarken