Kayıtlar

Ocak, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tarabya

Resim
Malvine, geceyarısını geçerken mutfağa geldi. Servis sırasında taktığı önlüğü çıkarıp masaya koydu. İri ayakları, meyhaneden yolun karşısında, Tarabya koyunun kıyısına yerleştirilmiş masalara tabakları, bardakları taşımak için hiç bir zaman saymadığı geliş geçişler yüzünden şişmiş, yorulmuşlardı. Malvine, anne, babası ve küçük oğluyla Fener’de yaşıyordu. Eşi yoktu. Patronu Neo, hafta içinde iki gün izin yapmasına, oğlunu, ailesini görmesine müsade ediyordu. Malvine, çalışkan, akıllı ve müşterilerin sevdiği bir garsondu, iri cüsseli bir kadındı, güçlüydü. Neotolemus, Tarabya’nın bir balıkçı köyü olduğu zamanlardan beri burada yaşıyordu. Babası Niko, köyün en iyi balıkçısıydı. Neo’nun işlettiği bu meyhaneyi babası Niko açmıştı. Uzun yıllar, annesi mutfakta, bir çırak ve iki garsonla beraber gün boyu nefis mezeler hazırlardı. İkram edilecek balıklardan, pişirilmelerinden baba Niko sorumluydu. Neo, onlardan öğrendi bu işi. Anne ve babasını arka arkaya kaybettikten sonra geçti işi...

İstanbul, semtler

Resim
Bugün hava sıcacık ve güneşliydi. Tam yürüyüş havası. Fırına ve eczaneye gitmem gerekiyordu. Çantamı almadan, gereken her şeyi ve tabi fotoğraf makinemi montumun ceplerine yerleştirip çıktım dışarı. Böyle zamanlarda kendimi turist gibi hissediyorum. Sanki farklı bir ülkede, farklı bir şehirdeymişim gibi. Tarabya sahilde biraz yürüdüm, Mado’da bir kahve içtim, fotoğraflar çektim. Geçenlerde, arkadaşlarımızla Aksaray’daki Hatay Sofrası’na gittik. Harika yemekler yedikten sonra yürüyerek Sultanahmet’e gittik. Son gittiğimden bu yana büyük bir değişim olmuş. Caminin arka sokakları tamamen restore edilmiş, ışıl ışıldı. İnanamadım. Kafeler, restoranlar. Sokaklar yeni ve temiz. Şimdi haritadan baktım da yaklaşık 3,5 km boyunca ve yürüyüş rotası üzerinde İstanbul tarihiyle birlikte yürüdük. Yaşadığım şehiri yeterince gezmediğim için kendime kızıyorum. Keşfedilecek o kadar çok yer var ki bu şehirde. Daha önce kendi başıma Karaköy’de tünelden inip Süleymaniye Camisi’ne yürümüştüm. Cami...

Gurur duymak

Resim
Geçen Cuma günü kızımı gönderdik. Dolu dolu bir üç hafta geçirdi Türkiye’de. Liseden, üniversiteden arkadaşlarıyla görüştü. İstanbul’daki az sayıdaki akrabalarıyla görüştü. Kar yağdı, evden çıkamadık. Evde film keyfi yaptık. Sinemaya gittik. Alışveriş yaptık. Sevdiği ve ayrıca hoşlanabileceğini düşündüğüm bütün yemekleri yaptım. Aklımda kalan hiçbir şey kalmasın istedim, ah keşke şu yemeği de, şu tatlıyı da yapsaydım kızıma diye sonradan üzülmek istemedim. Bu bloga bir yazı yazmasını istemiştim, bir türlü fırsat bulamadı yazmaya. Ama çok önemli bir katkısı oldu. Bana bir fotoğraf makinesi almış. Blogda genellikle bilgisayarımda olan, daha önceden, özellikle de Amerika’da çektiğim fotoğrafları kullanıyorum. Konuyla bağlantılı şeyler seçmeye çalışıyorum ama bence bağlantılı olsa da kızım bazılarının çok ilgisiz olduğu konusunda uyarıyor beni.  Artık, görüntü kalitesi eskisinden çok daha iyi, kızımın hediyesi küçük fotoğraf makinemi hiç yanımdan ayırmıyorum, hep çantamda. ...

Emek ve yemek

Resim
Şöyle bir yaptıklarımıza, uğraşlarımıza, çevremize bakalım. Emek vererek yapılan her türlü işin ciddi bir değeri var. Bu ister çocuk yetiştirmek olsun, ister örgü örmek olsun, ister ev işi yapmak, dolap düzenlemek olsun, ister yemek yapmak olsun değişmiyor. Bu sıralamalar arasına iş yaşamından bir şey almadım, çünkü amacım yemek yapmak üzerine bir şeyler yazmak. Ancak, iş yaşamında da durum farksız. Emek vererek, düşünerek, titizlenerek yaptığın her işin sonucunda somut bir şey çıkıyor her koşulda. Hele buna bir de yıllar boyu edindiğin deneyimi, pratikliği, uzmanlığı katarsan ortaya eşsiz bir şeyler çıkması işten bile değil. Bu “işten bile değil” doğru bir laf aslında. Birisi için bir işi yapmak çok kolay anlamında. Sıklıkla da yanlış kullanıldığına tanık oluyorum, “içten bile değil” deniyor. Közlenmiş biberle süslü pirinç pilavı Ananas içinde meyve salatası Amerika’daki kızım geldiğinden beri blog yazmak için zaman ayıramadım. Devaml...