Menapoz

Neden bilgisayarda işim bitince hemen kapatıyorum. Çocuklarım hiç kapatmıyorlar. Yeşil ışık hep yanıyor. Kızıma “bilgisayarın açık” dediğimde, “anne uykuda şu anda, ablam da hiç kapatmıyor” diyor. İnternette gezinirken de işimin bittiği sayfayı hemen kapatırım. Sign out yapar çıkarım. Açık kalsa ne olur? Ne olur sanki? Kafam mı karışıyor, yok öyle bir şey. Kızlarım onlarca sayfa açık halde internette dolaşıyorlar. Birlikte ekrana baktığımız durumlarda kendimi tutamayıp, kızım kapatsana şu sayfaları diye karışmadan edemiyorum.

Çocuklar büyüdükçe artık annelerini beğenmiyorlar. Bu karışmalar canlarını sıkıyor. Ben de öyleydim. Jenerasyon farkını iyi anlamak gerekiyor. Özellikle annelerin anlaması gerekiyor. Çocukların anlamasını, anlayışlı olmasını beklemek hata. Onlar kendilerinin, kendi geleceklerinin derdine düşmüş durumdalar. Kendilerini çevrelerine kabul ettirmek, arkadaşlıklar, büyüme zorlukları, hiç hiç bitmeyecekmiş gibi görünen sınavlar, gelecek kaygıları ve daha neler neler? Her birimiz bu aşamalardan geçiyoruz aslında. Ama bizim geldiğimiz yaşta artık pek çok şey rayına oturmuş, yaş kemale ermiş, gelecek kaygıları büyük ölçüde azalmış oluyor. Yoğunlaştığımız konu çocuklar oluyor. Onlar bu yoğunlaşmayı aşırı buluyorlar ve bizim durumumuzu anlamaya çalışmıyorlar, çalışamıyorlar, çünkü kendi yoğun duygularıyla boğuşma içindeler. Ve en önemlisi bana göre, bizden çok ilerdeler kafa yapısı olarak. Bizim küçük bebelerimiz sandığımız bu insanlar artık birer yetişkin. Biraz mesafe koymayı becermek, her türlü kolaylığı ve rahatlığı sağlamak ama onun ötesinde onların kendi başlarına birer birey olduklarını unutmamak gerekiyor. Gerekiyor da, işte bunu başarmak en azından benim için o kadar kolay olmuyor. Hala karışıyorum, hala aklımın tamamı onlarda. Üstelik herkese akıl verirken “çocuk ana rahminden çıktığı anda kendi başına bir bireydir” diye büyük büyük konuşan bir insan olarak.

http://www.artacademy.com.tr/ResimDetay.aspx?lk=FAD6E534-F957-4524-B166-72160B84443D
eser sahibi: Mehmet (tanımıyorum, webden buldum)

Ben de bunu biraz boşluktan mı yapıyorum acaba? Hayır aslında. Yeterince yapacağım iş, düşüneceğim konu var. Bir sürü meşgalem var. Arkadaşlarım var, ailem var. Kurslara gidiyorum. Dün resim kursuna başladım. Kara kalem ve çizim çalışmalarıyla başladık. Emekli olduktan sonra kurslara gidip aldığım ve dolaba kaldırdığım bağlama, emlakçılık, briç, aşçılık sertifkalarıma bir yenisini daha ekleyeceğim. Umarım sadece sertifika almakla kalmaz, devam ettiririm.

Geçmiş sezonlardan bu yana izlemeye devam ettiğim tek dizi “Muhteşem Yüzyıl”. Yeni dizilere başlamak istemiyorum. Yeni Hürrem’in oyunculuğu bir harika bana göre. Üstelik Hürrem menapoza girdi. Aynı dönemde ben de girdim ne yazık ki. Kendime çok yakın hissediyorum o yüzden galiba. Eski Hürrem kalsaydı acaba bu yaşanmayacak mıydı diye düşünüyorum. Ama tarih bu, her kadın elbet menapozu tadacaktır. Genç Hürrem de olsa yaşatacaklardı bunu dizide. Lakin, ama, fakat bu kadar da göz göre göre yaşatırlar mıydı onu bilmem. Görünen o ki, senaryonun gidişatı öyle gerektiriyor. Hürrem menapoza girecek, yeni şehzadeler doğuramayacak, hünkara genç cariyeler takdim edecek. Genç cariye hamile kalacak. Aslında nasıl da kötü geliyor kulağa. Osmanlı hanedanında iyi ne var ki sanki? Sultan çocuklarını boğdurtuyor yahu. Zinhar tasvip etmiyorum. Ama izliyorum işte. Aslında tarihimizin ne menem bir şey olduğunu anlatması açısından, belki de neden geri kaldığımızın nedenlerini araştırmak açısından iyi bir şeydir. Fransız, Rus saraylarında olmamış mı sanki bunlar? Olmuş da, kadını bu kadar aşağılayan türden değil sonuçta.

Ben aslında on senedir falan menapozu bekliyordum. Bir ara çok dile getirdim, evdekiler sıkıldılar bu işten. Dillendirmem gerektiğinde M ile başlayan Z ile biten diye söz ediyordum o beklediğim şeyden. Geldi nihayet. “Halam geldi” diye bir film çekilmiş, çocuk gelinlerle ilgili. Merak ediyorum, gideceğim. Benim de halam gitti diye düşündüm, filmin haberlerini izlediğimde. İnsan bencil oluyor, kendimi düşündüm, çocuk gelinlerin dramından önce. Sevgili halacığımın kulakları çınlasın. Türkiye’de regl oldum demenin yüz çeşidinden biri işte. Benim çocuklarım bu deyimi bilmezler bile. Onlar rahat rahat “regl oldum” diyebildiler. Babaları sıcak su torbaları bile hazırladı onlara. İlk regl olduklarında kutlama yapmıştık evde.

Aslında, efsane belirtilerden hiçbirini yaşamıyorum. Halam gelir mi ki yeniden acaba diye bekliyorum bile. Ama şöyle bir farklılık hissediyorum kendimde. Fena halde sakinim, sulh içinde yaşıyorum kendimle. Kızlarıma karıştığımda ve fırçayı yediğimde sessizce süzülen göz yaşlarımın yanısıra salakça bir suçluluk duygusu yaşıyor ve hemen sakinleşiyorum. Aptallaşmış gibiyim. Bendeki semptomlar da böyle olacak galiba. Halbuki uykusuzluklar, sıcak basmaları, sinirlilik falan olacak sanıyordum. Aman olmasın daha iyi.

http://www.fantastikresimler.net/karakalem-resimleri-arsivi/karakalem-serce-kusu-resmi-the-little-bird-charcoal.html
Kış gelince sineklikleri yıkayıp kaldırıyorum. Bugün yarı açık camdan mutfağa küçücük bir serçe girmiş. Sesler geliyor, ne oluyor diye geldim. Mutfakta uçuyor yavrucuk. Balkonun camını açtım, usulca çıktı gitti. Bir sürü anlamlar yüklemeye çalıştım buna. Milli piyango bileti alayım, loto oynayım, bu bir şeyin habercisi dedim kendime. Sonra düşündüm, hayattaki her şey gibi, bu da çok çok çok basit olaylardan biri, anlamı yok. Kuş muhtemelen üşümüş, panjurun arasına girmiş, çıkmaya çalışırken içerde bulmuş kendini. Onu yolcu ettikten sonra, bıraktığı izleri yani sıçtıklarını temizleyip kendime bir kahve yaptım. Hayat basit beeee..........  

Yorumlar


Bağlama sertifikasını bilemiyorum ama briç sertifikasını bırakma:)

Turnuvalara bekliyoruz, alt tarafı sonuncu oluyoruz...
Nurgül Erdoğan dedi ki…
Haklısın. Geleceğim artık. Sağol.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yine Tuba Ağacı

Tuba ağacı

Tarabya hakkında yazarken