Master bitti !
Bu blogu
18 Eylül 2012'de "Başlangıç" ismini verdiğim yazımla açmıştım. O
günler doğumundan üniversiteyi bitirene kadar, iş seyahatleri dışında ve onun
üniversitede İstanbul’da, yine aynı şehirde yurtta ve arkadaşlarıyla
kiraladıkları evde kaldığı kısa süreler dışında hiç mi hiç ayrı kalmadığım
sevgili kızımdan, canımın içinden, parçamdan ayrı kalacağım zamanların
başlangıcıydı. Aramızda bir kıta, bir okyanus olacaktı. Yaşayacağı şehre 11
saatlik uçak, 3 saatlik otobüs yolculuğuyla ulaşılabilecekti. Bir sürü
bilinmeze, yeniliğe gidiyordu ve yapayalnız kalacaktı. Şu an düşündüğümde bile
göğsümde hissettiğim baskıyı tarif etmem imkansız. 23 yaşında ama benim için
hala korunmasız küçük çocuğumdu gözümde. Havaalanında yolculuğuna annesi
ve kardeşi eşlik edecek olmasına rağmen babasına sarılıp sarılıp ağlaması çok
çok iç burkucuydu. Babasını da çok ağlatmıştı bu durum. Hele ki Chicago
Havaalanı’nda onu yerleştirip dönerken ki ayrılışımız! Bunları yazarken o günü
hatırlıyorum. Alt üst olmuş durumdaydım.
İkibuçuk
yıl geçti. Kızım gelecek hafta masterını tamamlamış oluyor. Bu çok gurur verici
ve rahatlatıcı. Başlangıçta sanırım depresyona girmiştim. Bu blog bana yardımcı
oldu diyebilirim. Onunla ilgili çok şey yazdım, bazılarını yayınlamadım bile.
Başka konularda da yazdım. Yazmak güzel bir şey. Bu ikibuçuk sene içinde kızım
her yılbaşında, her yaz tatilinde Türkiye’ye geldi. Ben üç kez onun şehrine
gittim, bir kez de onunla New York’ta buluştuk. İki sene aynı evde yaşadı. Bu
yaz bir arkadaşıyla farklı bir eve taşındı. Bu arada, ilk oturduğu evden
taşındıktan sonra o evin içinde yangın çıkmış, yeni kiracılara çok şükür bir
şey olmamış ama ilk duyduğum anda sanki kızım hala o evdeymiş gibi telaş ve
üzüntü yaşadım. Yangına neden olan havalandırma cihazının kötü görünen
kablolarını beyaz tülle sarıp, süsleyip gizlediğimi hatırladım. Yoksa, yoksa,
ben mi neden oldum dedim. Kızım dalgasını geçti.
Bu yıl
Ekim ayında, Kanada’da bilgisayar alanında spesifik bir konuda düzenlenen
uluslararası konferansta, yazdığı bir paper’ın sunumunu yaptı, konuşmacı oldu
benim çocuğum. Koskoca profesörü ona “sen yapacaksın sunumu” dedi. Bu çok
önemli bir gelişmeydi. Veeee nihayet, benim güzel kızım, bilgisayar mühendisim
geçen hafta tezini yazıp teslim etti. Benim için başlangıçta depresif olan ruh
halim hala devam ediyor belki bilemiyorum ama ilk bir seneden sonra alıştığımı
zannettiğim bu ayrılık süreci bir çok konuda fazlasıyla öğretici oldu.
İlk blog
yazımda “Yaşam akıp gidiyor. Kaçırdığımız o kadar çok şey var ki! Bu beni artık korkutmaya başladı.
Sahip olduğumuz şeyi kaybetme korkusu, eğer onu kaybedersek ya da ayrı kalırsak
daha önceki zamanlarda onun kıymetini bilemediğimiz, gereken değeri
veremediğimiz kaygısı korku salıyor içime. O zaman işte, sahip olduklarının
kıymetini daha çok bilmek, anlamak, bunu karşındakine göstermek, çok
hissettirmek hatta gözüne gözüne sokmak gerektiğini anlıyorum. Onun varlığının
seni ne kadar mutlu ettiğini anlatmak değil, göstermek gerekiyor. Bunu vakti
zamanında yapmak gerekiyor. Kaybetmeden, uzaklaşmadan çok önce.” diye
yazmıştım. Kızımdan uzak kalmanın korkusundan daha çok, bu cümlelerle belki
ondan af diliyordum. Hiç birimiz anne babalarımızı kendimiz seçmedik.
Çocuklarımı yetiştirirken bir sürü yanlış yaptım tabi ki. Her biri benim de
yetiştirilme sürecimde bana kazandırılan değerler bütününün uzantılarıydı,
yaşadığım stres ve kaygıların sonucuydu. Doğru bildiklerimi yaptım ve bu
süreçte ben de büyüdüm. Her zaman dua ederim ama o kadar da gelişmiş dini
duygularım yoktur. Son ikibuçuk yıl içinde günümün yarısı çocuklarım için, hele
ki uzaktaki bebeğim için dua etmekle geçti. Buna pozitif sinyal göndermek
diyelim. Kızımdan uzak kaldığım her gün çok zor ve hayatı daha derinden, daha
detaylı, daha hissederek ama daha hüzünlü yaşadığım bir dönem oldu.
Bu
yılbaşı kızım gelemiyor. İş arayışı içinde ve bir süre orada iş deneyimi
yaşamak istiyor. Karşı çıkmıyoruz, onun geleceği. Artık daha rahatım, önemli
bir şey başardı. İyi dileklere, pozitif sinyallere, dualara devam. Yanımda olsa
da çok şey değişmiyor bu konuda, hep onları düşünmeye devam. Yolları açık
olsun. Sizi seviyorum bebelerim, ben doğurdum siziiii....
(Şimdi bu
yazıya ne resim koysam bilemedim.)
Buraya koyulabilecek en güzel şeyi bugün(16 Aralık 2014) gördüm ve buraya almaya karar verdim. Kızımın tezindeki acknowledgment bölümünde yer alan şu cümle, işte her şeye değer...
Last but not least, thank you Nurgul, Sebahattin and Gunsu Erdogan, for being my rock and keeping me sane. I cannot express how lucky I am to have you three in my life.
Buraya koyulabilecek en güzel şeyi bugün(16 Aralık 2014) gördüm ve buraya almaya karar verdim. Kızımın tezindeki acknowledgment bölümünde yer alan şu cümle, işte her şeye değer...
Last but not least, thank you Nurgul, Sebahattin and Gunsu Erdogan, for being my rock and keeping me sane. I cannot express how lucky I am to have you three in my life.
Yorumlar