Bergamut kadar keyifli olmali hayat. Ilık bir çay içimi kadar rahat. Yakmayacak elini ağzını. Yudum yudum içerken kaygısızca.
Sinemaya gidip komik, zeki, akıcı bir film seyretmek gibi olmalı hayat. Film bittiğinde hissettiğin kazanım gibi tatmin olma duygusu yaşatmalı.
Kalkmakta olan treni kaçırmak gibi değil de, gittiğinde kalkmasına iki dakika var gibi olmalı.
Multifocus gözlüğe alışmaya çalışmanın mideni bulandıran zor görüş açıları olmamalı. Uzağa bakarken yakın gözlüğünün üstünden bakıvermenin yalın alışkanlığını kullanmak gibi olmalı.
Sürprizler zevkli olmalı. Ya da tekrarlayacağını bildiğin hatta emin olduğun sürprizleri haberli bir misafir bekler gibi beklemeli. Paniğe kapılmadan, güzel bir yemek ikram edecek olmanın hazırlığıyla karşılamalı kötü sürprizleri. Bunları artık sürpriz değil de hayatın olağanlığı gibi karşılamalı.
Cam gibi kırılgan değil, taş gibi sağlam olmalı. Gelecekte yaşanacaklardan korkmamalı, yazılı bir tarife bakmaksızın kendinden emin yemek yapmaya başlarken hissettigin güven duygusuna sahip olarak yaşamalı hayatı.
Yine Tuba Ağacı
Bu blog sanki benim çocuğum gibi oldu. Genellikle mutfak masasında çalışmayı tercih ediyorum. Lap top'ımı açıp gmail hesabıma girdikten sonra yeni gelmiş mesajlar varsa bile hemen blogger'ı açıp istatistiklere bakmak ilk işim oluyor. Sayfa görüntülenme sayısına bakıyorum. Az önce de öyle yaptım. Son günlerde en çok "Tarabya Hakkında Yazarken" başlıklı yazım okunmuş, ardından 1 Ekim 2012'de yazdığım "Tuba Ağacı" okunmuş en çok. Sanırım arama motorlarında yapılan kelime aramalarında yazı içindeki bir kelimeden ötürü benim bloguma rastlanıyor ve o yazı okunuyor. Tam olarak bilemiyorum neden okunduğunu. Ben de uzun zamandır okumuyordum. Bir bakayım dedim. O günlerde okuduğum kitap nedeniyle bu ağaca takılmıştım. Hem internette hem çevremde araştırıyordum. Ankara'da da çok olduğunu fark etmiştim sonradan. Bir anda bir şeyin ayırdına vardım ve burada yazmaya karar verdim. Bizim evin yanına Japon Parkı yapıldığından, park alanındaki bütün ağaçların...
Yorumlar