Yine Tuba Ağacı

Bu blog sanki benim çocuğum gibi oldu. Genellikle mutfak masasında çalışmayı tercih ediyorum. Lap top'ımı açıp gmail hesabıma girdikten sonra yeni gelmiş mesajlar varsa bile hemen blogger'ı açıp istatistiklere bakmak ilk işim oluyor. Sayfa görüntülenme sayısına bakıyorum. Az önce de öyle yaptım. Son günlerde en çok "Tarabya Hakkında Yazarken" başlıklı yazım okunmuş, ardından 1 Ekim 2012'de yazdığım "Tuba Ağacı" okunmuş en çok. Sanırım arama motorlarında yapılan kelime aramalarında yazı içindeki bir kelimeden ötürü benim bloguma rastlanıyor ve  o yazı okunuyor. Tam olarak bilemiyorum neden okunduğunu. Ben de uzun zamandır okumuyordum. Bir bakayım dedim. O günlerde okuduğum kitap nedeniyle bu ağaca takılmıştım. Hem internette hem çevremde araştırıyordum. Ankara'da da çok olduğunu fark etmiştim sonradan.



Bir anda bir şeyin ayırdına vardım ve burada yazmaya karar verdim.

Bizim evin yanına Japon Parkı yapıldığından, park alanındaki bütün ağaçların kesildiğinden, hatta çalışmalar sırasında yoğun yağmur nedeniyle bizim otoparka dolan topraklar yüzünden zarar gördüğümüzden "Neden Böyle?" başlıklı yazımda bahsetmiştim. Park çalışması devam ediyor. Belediyeyle görüştük, bize zarar verme ihtimali olan her şeyi öngörmeye ve önlemini almaya yönelik girişimlerde bulunduk. Park inşaatı oldukça ilerledi, peyzaj çalışmalarına başlandı. Güzel olacak umarım.



Park çalışmalarından çok önce, bizim bahçenin demirlerine dolansın diye dış kısmına mor salkım dikmiştik. 1 sene içinde epey sarmıştı demirleri. Fakat park kenarına dökülen kaldırım betonu nedeniyle işçiler onları sökmüş ve kenara koymuşlar. Onları alıp bahçenin içine diktik. Mor salkımın gövdesi ve dalları büklüm büklüm olur. Ama kökün yanından uzun, düz, ince bir gövde çıkıyordu ve köklüydü. Onun mor salkım olmadığı belliydi, ama o kadar dip dipeydi ki kökler. Kıyamadım o köklü gövdeye ve boş bir saksıya diktim. Şimdi dışarda saksısının içinde upuzun sap gibi duruyor, baharı bekliyor, uçlarında da belli belirsiz tomurcuklar var.


Tuba ağacı yazımı okurken bir anda onun tuba ağacı olduğunu anladım. Bir yandan çok sevindim, bir yandan çok şaşırdım. Kimselerin değer verip farkına bile varmadığı bir ağacın peşinden koşmuş, araştırmış, blogunda uzun uzun yazmış biri olarak, tuba ağacı beni takip mi ediyor, beni ödüllendiriyor mu, bu nasıl bir tesadüftür diye düşünmekten kendimi alamadım ve yine bu blogda ona yer verdim. Beni zorunlu bıraktı bunu yapmaya.

Bunlar hayatın hoşlukları aslında. Bu saksıya diktiğim ağaç, mor üzüm gibi salkım salkım, güzel kokulu  çiçekler açan bir ağaç değil de çok da değer verilmeyen, her yerde zaten kendiliğinden biten, fidanlıklarda asla satılmayan hatta kötü kokan bir ağaçmış meğer. Sokak köpeği evlat edindim ben, 6 yaşına geldi oğlum. Kendisini çaktırmadan benim evime kadar getirmiş bu ağaca mı bakamayacağım? Olmazsa Karadenizli teyzeler gibi domates yetiştirirsem onlara destek olarak kullanırım. Ama ondan ayrılmamaya kararlıyım.

Yorumlar

Tesadüf değil bence. Tuba ağacına yoğunlaştığın, onu düşündüğün için buldun. Pozitif enerjinin ödülü:))

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tuba ağacı

Tarabya hakkında yazarken