Başarı

Tuttuğun takımın yenilmesine üzülmek, galip gelmesine  sevinmek. Türk sultanlarının, perilerinin Avrupa liglerindeki başarılarından gururlanmak. Ekip çalışmasının, antrenörlerin motive etme ve çalıştırma gücünün, takım ruhunun ve daha bir çok şeyin etkisi sağlanan bu başarılarda çok önemli. Oyuncuların gücü, kuvveti, hırsı, isteği belki bundan da önemli. Yine iş kişisel özelliklere dayanıyor galiba. En iyilerin oynadığı ve iyi yönetilen takımlar için ve çok çalışanlar için başarı kaçınılmaz bir durum. Şans falan hikaye bence.



Bu durum, sadece takım sporlarında değil, ekip olarak yapılan her işte böyle. Kızımdan Chicago’dan ayrıldıktan sonra New York’a gittik ve orada yaşadığım en güzel deneyim iki güzel Broadway müzikali izlemek oldu. Evita ve Mamma Mia. Evita’da artık müzikallerde çalışmaya devam kararı veren ve New York’a yerleşen Ricky Martin oynuyordu. Hop on, hop off gezisinde rehber onun yaşadığı rezidansı da gösterdi bize. Bir çok ünlünün nerelerde oturduklarını öğrendik böylece.

Her iki müzikal de çok iyiydi. Evita’yı daha çok beğendim. Ricky’den dolayı mı bilemeyeceğim ama dekor, kurgu, kostüm ve oyunculuklar açısından değerlendirdiğimde evet daha iyiydi. Üstelik matine bileti aldığımızdan her iki oyunda da başrol kadın oyuncularının yedeğinin yedeği oynuyordu. Buna rağmen iyiydi. Sadece Mamma Mia’daki anne, kızından daha genç ve enerjik görünüyordu.

Başarı beni ağlatır. Üniversite sınavını kazandığımı gösteren sonuç belgesini aldığımda, okulu bitirip işe girdiğimde, çocuk doğurduğumda, çocuklarım başarı gösterip güzel okullara girdiklerinde, mezun olduklarında, onların bir performansını izlediğimde ağladım. Bir tek büyük kızımın Amerika’da master ve burs kazandığını öğrendiğimde bu başarısı için değil de farklı bir nedenle, ondan ayrı kalacağım diye ağladım. Neyse, bu iki müzikali biraz da hoş vakit geçirme, eğlenme amacıyla izlemeye gittik ve ben ikisinin de sonunda ağladım. Son zamanlarda artık kızıyorum kendime bu ağlama konusunda. Ama izlediğim insanlar müthiş bir başarıya imza atmışlardı. İki perdede de, olağanüstü konu akış hızı, süper bir organizasyon, sürükleyicilik, bir an bile olaydan kopmamak, bunları yaşadım. Her bir oyuncu kişisel başarının bence en yüksek noktasındaydılar. 

Geçenlerde, küçük kızımın oynadığı okul kız futbol takımının maçını izlemeye gittim. Kendi okul sahalarında olmamasına rağmen diğer takımdan bir sürü veli gelmişti izlemeye. Bizden bir ben vardım veli olarak. Taraftar önemli. Diğer takımın bir teknik direktörü, bir kaleci çalıştırıcısı, bir de koçu vardı. Bizimkilerin bir antrenörü var ve o da okulun İngilizce öğretmeni. Bunlar önemli, ama her şeyden önemlisi oyuncuların işini severek, odaklanarak, hırsla, kazanma güdüsüyle yapmaları. Yüksek moralli olmaları ve kendilerine güvenmeleri. Bizimkiler 4-2 yenildiler. Harika bir sonuç, daha kötü de olabilirdi. Bundaki en önemli neden diğer takımın kızlarında da gereken hırsın ve başarma arzusunun olmayışıydı. Eğer yeterli olsaydı zaten geçen seneki son turnuva maçında yaşanan olurdu, 11 – 1’lik skor. Bu skoru yaratan kızlar, muhtemelen her gün çalışıyorlar, bu işe dört elle sarılıyorlar, hepsi aynı hedef peşinde. Bizim takım da başaracak, inanıyorum, er ya da geç.

Gelecekte izleyeceğim bir maçlarından sonra takımın ve kızımın başarısından gururlandığım için ağlamak istiyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yine Tuba Ağacı

Tuba ağacı

Tarabya hakkında yazarken