Hayatı kolaylaştırmak


Kendim için her zaman başkalarının hayatlarını kolaylaştırmak için dünyaya geldiğimi düşünürüm. Belki de abartıyorum. En azından kendi ailem için bunu devamlı yapıyorum. Aynı zamanda başkalarının hayatlarını da asla zorlaştırmadığıma inanıyorum.

Ama  Amerika’da ev arama, kiralama, eşya alma, taşıma konularında oraya master için giden bir kaç Türk’ten aldığımız destek, yardım, iyilik olmasa bizim için çok büyük ihtimalle bir sürü zorlukla karşılaşacağımız, bir hafta ne kelime, üç haftada asla üstesinden gelemeyeceğimiz bir sürece dönüşebilirdi yerleşmek işi. İşte hayatı kolaylaştırmak bu demek. Aslında kendilerinin ilk gidişinde kimseden yardım görmemeleri de bunda etken olmuş. Biz zorlandık, başkaları zorlanmasın demişler.

Biz henüz gitmeden önce bir arkadaşımız vasıtasıyla bağlantı kurduk onunla. Okula en yakın mesafede düzgün, güvenli ev alternatiflerini iletti bize. Masterı biten ve dönecek olan bir sınıf arkadaşının eşyalarını almamızı önerdi. Harika bir fikirdi. Eşya listesi gelince gördük ki, iki kişilik bir ailenin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak her şey var, tamam dedik. Sonuçta kızım da bir öğrenci, ihtiyacından fazlası var ama olsun, biz de misafirliğe gideceğiz yanına.

Şehre vardığımızda bizi karşıladı, otelimize getirdi. Ertesi gün evleri gezdik ve o gün bir evi beğenip kiralamaya karar verdik. Amerika’da herkes kendi işini kendi yapıyor belli ki. Eşyaları taşıma, taşınacak kamyoneti kiralama, kullanma, kiraladığın şirkete geri teslim etme, bütün bunları da organize etti bizim için. O gün eşyalarını alacağımız çiftin evine gittik. Bu bizim şansımız, kızımın şansı olmalı, onlar da harika insanlardı. Ertesi gün Chicago’ya, oradan da Türkiye’ye gidecek olmalarına rağmen evin bütün eşyalarını kamyonete yükleme, kamyoneti kullanma, tekrar kızımın evine taşıma işini de bu insanlar yaptılar. Bu emek, yorgunluk, özveri anlatılamaz. Sonsuz teşekkürler.



Bir araba kiralamamız şart olmuştu, evin her türlü eşyası vardı ama her an alınacak yeni bir şey çıkıyordu. Kızlarım ihtiyaç listesi hazırlıyorlar ve elimizde haritayla Walmart, Meijer, Market Place gibi yerlere gidiyorduk. Bu arada Google Map’e, bunu yaratanlara da teşekkürler.  Ve tabi, kaybolduğumuzda yol sorduğumuz, canla başla yol tarifi veren, canayakın Amerikalı hemşerilerimize de teşekkürler. Bu ayrı bir yazı konusu. Çok büyük bir çoğunluğu yardımsever, konuşkan, güleryüzlü, bilgilendirici bu insanların.

Dört gün boyunca temizlik, alışveriş, yerleşme, tamir işleriyle uğraştık. Harika bir ev oldu, yemek masasında orkide çiçeği, balkonunda sardunyası bile vardı artık.

Bir öğrenci şehri ve bir çok insan taşınıyor, yerleşiyor. Bir gün, aşağıda sanırım çok ağır eşyaları küçük bir vinçle taşıyan bir araç gördüm, üzerindeki slogan bizim kültürümüze çok yakın geldi: “Don’t fair, Andy is here!” (Korkma, Andy burada) Biraz arabesk gibi.

Gitmeden önce yerleşme işinin bu kadar çabuk, kolay ve güzel bir şekilde tamamlanacağını tahmin etmiyorduk. Yine de kızımla Chicago’da biraz tatil yapmayı planlamıştık. 6 Ağustos gecesi Amerika’ya vardık, 11 Ağustos’ta kızımı yerleştirme  görevi tamamlanmıştı. Pazar günü bize destek veren ve karnıyarık çok seven bu özel insanları kızımın evinde Türk yemekleri yemeye davet ettik. Harika bir akşamdı.

Pazartesi günü Chicago’ya gittik. Kızımla uyudum geceleri. Cuma günü 17 Ağustos’ta O’hare Havaalanı’nda ağlaya ağlaya, sarıla sarıla ayrıldık kızımdan. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yine Tuba Ağacı

Tuba ağacı

Tarabya hakkında yazarken