İşini iyi yapmak!


1-) Bir mağazadaki satış danışmanı, görmek istediğiniz ayakkabının uygun numarasını getirmek için, o anda ilgilendiği başka bir müşterisi olmasına rağmen yardımcı oluyor. Gülen bir yüzle geri gelip ayakkabının numarasının kalmadığını, istersem farklı bir şubede olup olmadığına bakabileceğini söylüyor, bilgisayardan stoklara bakıyor, varmış. Tamam diyorum, benim bilgilerimi vererek diğer mağazadan ertesi gün alınmak üzere ürünü ayırtıyor.  O arada başka bir ayakkabı daha var ama aklım diğerinde, ertesi gün alırım diyorum, ayrılıyorum oradan. Biraz dolandıktan sonra, başka bir alışveriş merkezine gitmek düşüncesi zor geldiğinden mi, öbür ayakkabı da fena değil diye düşündüğümden mi, yoksa o canayakın ve sevimli genç bayan çok yardımcı olmaya çalıştığından mı bilemiyorum, o gün o ayakkabıyı almaya karar veriyorum.  Giriyorum, aynı ilgili ve şirin haliyle karşılıyor, ayakkabıyı alıyorum. Diğer mağazayı arıyor, adıma ayırtılan ayakkabı siparişini iptal ettiriyor.



2-) Bahçeye bakması, gazete getirip, çöpleri alması için işe alınan bir çalışan. Beklenen bunlar sadece. Bahçenin küçük ve bakımsız bir bölümünü yeşillendiriyor, yağmurun altında taşları döşüyor, nasıl güzel oluyor bir anda. Evin bahçede yaşayan köpeğiyle iyi anlaşıyor ve kendisinden beklenmemesine rağmen her gün sabah onu dışarı yürüyüşe çıkarmaya başlıyor. Yeni alınmış, bir süredir bekleyen çiçek fidelerini, boş gördüğü saksılara dikiyor. Bahçe her daim temiz, bakımlı. Kendi evi gibi sahipleniyor. Yapılması gereken ne var diye devamlı araştırma içinde.

3-) Evin yardımcısının, evi kendi evi gibi görme, sahiplenme duygusu o kadar gelişmiş ki, kendisinden istenmemesine rağmen perdeleri yıkıyor, tadilata gönderilmesi gereken paçaları, dikişleri evine götürüp kendisi yapıyor, balkondaki boş saksılara maydanoz, soğan dikiyor, sabah kahvaltı ekmeğini fırından sıcacık alıp gelerek güzel bir kahvaltı sofrası hazırlıyor.

Bu örnekler belki de çok basit ama düşününce nasıl da başkalarının hayatını kolaylaştırıyor ve güzelleştiriyorlar. İnsanlar sadece varlıklarıyla bile bu dünyaya değer katıyor elbette, ama bazıları daha fazla katıyor, bu bir gerçek. İnsanlık için büyük icatlar yapan, teknolojik gelişmelere imza atan büyük insanlar değil sadece, ne iş yapıyorsa yapsın istekle, canla başla, yüksünmeden, kazandığı parayı gerçekten hak etmek için çalışan, kendisinden beklenenin ötesinde işler gerçekleştiren insanlar var bu dünyada. Bu insanlar belki de pek çok cingöz tarafından saf ve aptal bulunabilirler. Ama dünyanın bu tür insanların omuzları üzerinde yükseldiğine inanıyorum.



“Keep it simple, stupid!”. “Keep it short and simple” da deniyor. Bu lafı çok severim. Nereye uyarlarsan uyarla. Kelly Johnson diye bir adam bilgisayar endüstrisinde, sistem proje çalışmalarında gereksiz işlemlerin atılarak, komplikasyonların azaltılması anlamında söylemiş, akronimi KISS. Türkçesi basit ve kısa tut, aptalca kısa tut, ya da hey aptal adam basit tut, en doğru anlamıyla “mümkün olduğunca basite indirge”. İngilizce kısaltması da öpücük anlamına geliyor. Dünyaya değer katan insanlar, bence bunu başarmış insanlar, akılları farklı ve doğru çalışıyor, yaptıkları işin en basit, en kısa ve en önemlisi en yalın yolunu bulmuşlar ve bu doğrultuda yol alıyorlar. Böyle düşünen insanların konsantrasyon sorunu da olmuyor, işlerine odaklanabiliyorlar. Dolayısıyla KISS de manidar, sanki bir ödül gibi uygulayıcısına.

Bunları yazarken aklıma sepetimde duran bir yazı geldi, internette araştırdım, bir sürü yerde yayınlanıyor. Hıncal Uluç’un bir makalesinin bir bölümünde yayınlanmış, “Garcia’ya Mektup” başlığıyla, linkini veriyorum. Daha fazla söze gerek yok artık. http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/uluc/2007/03/16/Garcia__ya_Mektup

Her yönetici gibi yoğunken, odama giren bir memur bana; 
-" Efendim siz, birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan birini terfi ettirdiniz. Yaş ve kıdem bakımından aramızda hiçbir fark yok. Öğrenimimiz de aynı. O benden daha yakışıklı da değil. Beni hala terfi ettirmiyorsunuz. " dedi.
 
Ben ise dalgınlık halinde mırıldandım : 
-" Sokakta gürültü var. Duyuyor musunuz ? Nedir acaba? 
-" Gidip sorayım efendim " diye cevap verdi memur sıkkın bir şekilde.
Biraz sonra döndü. 
-" Bir arabaymış efendim ..." 
-" Yükü neymiş? " diye sordum.
- " Gidip bakayım efendim ... " 
Biraz sonra döndü. 
-" Arabanın yükü bir sürü çuval efendim."
- " Çuvallarda ne varmış?" 
-" Gidip bakayım efendim." 
Biraz sonra döndü. 
-" Çuvallarda çimento varmış efendim..."
- " Nereye gidiyormuş bu araba? "
- " Gidip bakayım efendim. " 
Biraz sonra dönüp cevap verdi.
- " X ve Y inşaat şirketinin şantiyesine gidiyormuş efendim ..." 
-" Çok güzel... " dedim. 
-" Şimdi bana terfi eden arkadaşınızı çağırır mısınız lütfen ? Hani haksız yere terfi eden arkadaşınızı ... " 
Gitti ,çağırdı, memur geldi. 
Ben mırıldandım: 
-" Sokakta bir takım gürültüler oluyor, nedir acaba? " 
-" Gidip bakayım efendim. " 
Döndüğü zaman şöyle cevap verdi:
- " Kırk çuval portland çimentosu yüklü araba. Çimentoların menşei New Orleans. X ve Y inşaat şirketinin merkez şantiyesine gidiyormuş. Uluslararası ulaşıma ait bir kamyon çuvalları istasyondan almış. Çuvallardan biri patladığı için şimdi bunu değiştirmeye çalışıyorlar." 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yine Tuba Ağacı

Tuba ağacı

Tarabya hakkında yazarken