Yakın gözlük
Bir kaç sene öncesine kadar,
üniversiteden arkadaşlarla özellikle de aynı şehirde yaşamadığımız arkadaşlarla
kalabalık bir ekip olarak pek bir araya gelemiyorduk. Öncesinde, küçük gruplar
halinde toplanıyorduk, çok yakın olanlar görüşüyorlardı. Artık, pek çok arkadaş
emekli oldu, çocuklarımız büyüdü, çocuklarla ilgili koşuşturmalarımız azaldı,
zamanımız var. Bir de tabi internet üzerinden mesajlarla, facebook’la
birbirimize ulaşmamız kolaylaştı. Bir mesaj atıyoruz, herkes görüyor, hemen
toplanılıveriyor. Her şeyden önemlisi de sanırım, 17-18 yaşında tanışıp, 5
yılını paylaştığın, altyapısı olan ve hiç bitmeyecek ilişkiler bu
arkadaşlıklar. Uzun bir geçmişten, aynı yaşlarda olmaktan, benzer ortak
konulara sahip olmaktan kaynaklanıyor bu durum. Menapoz, kemik erimesi, tiroid,
kilo, boyun fıtığı, bel fıtığı, yaşlanan ebeveynler, bozulan gözler gibi ortak
konular. Bu saydıklarım kadın arkadaşlarımızla paylaştığımız konular genellikle. Malum erkek arkadaşlar, bazıları onları ilgilendirmediği için, ama çoğunlukla da konuşmayı sevmedikleri için paylaşmazlar bunları. Keşke daha çok konuşsalardı.
Asmalımescit’teki böyle bir buluşmamızda,
her toplantımızda olduğu gibi yine fotoğraflar çekildi. Elimizde de artık mobil
internetli cep telefonları var. Ya bluetooth ile birbirimize göndereceğiz
beğendiğimiz fotoğrafları ya da facebook’a koyacağız. Bir anda istisnasız
hepimiz çantalarımıza elimizi attık ve yakın gözlüklerimizi çıkardık.
Çıkarmayanlar zaten devamlı gözlük kullanan arkadaşlardı. Hele bir arkadaşımın
gözlüğü nasıl güzeldi, janjanlı, parlıyor ve çok şık duruyordu. Üzerinde çok
konuştuk o gözlüğün. Önemli bir ihtiyaç ve aksesuar durumunda. 40 yaşını geçen
her insan yakın gözlük deneyimini elbet yaşayacak. Bunun da istisnaları var
tabi çevremizde. Gözlüksüz hiç bir şey okuyamayan benim gibilerin boyunlarına
taktıklarını görüyorum. 7 sene önce aldığım gözlüğü hala kullanıyorum, nasıl
sağlam çıktı, renk renk askılarla kullanıyorum. Bir tane de arkadaşımın
gözlüğüne benzeyen eflatun, mor renkli, şık askılı yenisini aldım. Bizim
yaşımızdakiler bilirler, gerilik diye bir şey vardır, her zaman kullanılmaz,
önemli bulduğum zamanlarda kullanıyorum onu. Bir de hani marketlerde satılan,
Sirkeci’de işportacıların sattıklarından aldım, olur ha birine bir şey olur
gözlüksüz kalmayayım diye. Bu kadar önemli bir şey bu gözlük.
Geçen hafta doğum günüm
vardı, ablacığım Ankara’dan gelerek bana sürpriz yaptı. Ablam, yeğenim ve
üniversiteden arkadaşlarımla meyhaneye gittik. O gün tesadüf, arkadaşlarım da,
ben de gözlüklerimizi unutmuşuz. Uzun bir yaz döneminden sonra yeniden biraraya gelecek olmanın
heyecanı mıdır bilemem, çok özlemiştim. Onlar önceden buluşacaklardı.
Birbirlerini aramaları gerekiyor, gözlük yok, arıyor, açılmıyor, doğru kişiyi mi
aradım kaygısına kapılıyor. Gözlerini kısıp bakıyor, doğru kişi. Diğer
arkadaşım telefonu çantasından çıkarıp, kim arıyor diye bakana kadar telefon
kapanıyor. Sonra anlıyor, şaka niyetine “toplantıdaydım ne diye arayıp
duruyorsun?” diyor. Meyhanede çektiğimiz kareleri facebook’ta “Okul
Arkadaşlarım” grubuna koyacağız. Gözlüksüz zor oluyor tabi, bir resim iki kere
konuluyor falan. Tamamen gözlüksüzlükten, başka şeyden değil. Çok eğlendik o
gün, çok mutlu olduk hepimiz.
50 yaşıma girdim. Üniversitedeyken
bu yaşları hayal dahi edemiyordum, 30 yaşındakiler bile bana büyük geliyordu. Şimdi
küçük kızım ablasına “yaşlılarla uğraşıyorum burada” deyince şaşırıyorum ve
şaka olduğunu bilsem de buna üzülüyorum. Aslında şaka değil, çocuk 16 yaşında,
biz 49. Ona göre yaşlıyız tabi. Eskilere göre 50 yaşımızda hala biraz durumu
kurtarır gibi gözüksek de, yaş ilerliyor, gözler, kaslar deforme oluyor,
kemikler zayıflıyor, cilt gerginliğini çoktan kaybetmiş, oran buran ağrıyor.
Yapacak bir şey yok, belki biraz yavaşlatılabilir bu süreç, ama kaçış yok.
Ne yapmak lazım? Sağlığına
dikkat edeceksin. Her gün Mehmet Öz’ü seyredip, Osman Müftüoğlu’nu okuyup fazla
derine dalmadan, bu hayattan zevk almaya, eğlenmeye, ne olursa olsun bir şeyler
üretmeye, yaratmaya, her gün yeni bir şeyler öğrenmeye devam edeceksin. Paylaşacaksın,
her şeyi. Sahip olduklarını, dertlerini, sevinçlerini, başkalarının
sıkıntılarını da paylaşacaksın. Düşüncelerin ve sözlerin uyumlu ve pozitif
olacak. Hayatı herkes için kolaylaştırmaya ve güzel kılmaya çalışacaksın. Yaşlanmak bana
göre ancak böyle kolay olabilir. Yoksa cidden zor bir şey. Keşke yaşlanmak diye bir şey olmasaydı.
Yorumlar